Ana içeriğe atla

Peri Gazozu...


Bir yerlerde hakkında güzel bir yorum okuyup merak etmiştim bu kitabı. Kendime yeni yıl hediyesi olarak aldım ama okumak bu haftaya nasip oldu...

Oyuncu, senarist Ercan Kesal' in anılarından derlenen, kalemi ve yüreği ile bambaşka hallere dönüşen hikayeler bütünü Peri Gazozu. Babası gazoz yapan Avanoslu Ercan'in, önce siyasal, sonra tıp fakültesi şeklinde ilerleyen öğrencilik hayatı 1980' lerde geçiyor. Yani ülkemin en karışık dönemlerinden birisinde. Buradan bile yazacak çok anısı varken bir de tıp fakültesini bitirip de Anadolu kasabalarında zorunlu görev yaptığı yıllar işin içine girince, anlatacak çok şeyi oluyor tabii. Bazıları babası ekseninde geçen olaylar. Hepsi insanın yüreğine dokunan, kimi gülümseten kimi de yüreği delip geçen hikayeler...


Anılarını belirli başlıklar altında toplaması ise garip bir etkileyicilik ve düzenlilik katmış kitaba. Örneğin o bölümün başlığı "Ceket" ise, Ercan Kesal' in çocukluğunda ya da gençliğinde ceket ile ilgili olan, trajikomik anılarını okuyorsunuz.

Kitaba hakim olan en belirgin şey ise ölüm... En etkileyici hikayelerini hep ölümle bağdaştırmış Ercan Kesal. "Ölümden öte köy var mı ?" diyor kitap bize. Anadolu' nun bilinen acılarını geçirmiş yüreğinden. Terörden ölmüş yürekleri, töreden kaybolmuş bedenleri, çocuk işçi olarak yorulmuş masumiyetleri anlatıyor. 

Kitap gerçekten çok etkiledi beni. Hem hikayelerin kendisi, hem de Ercan Kesal' in kalemi. Sadece kalemi de değil, yüreği güzel bir adam bu adam. Yüreği etkiledi beni. Otopside beyninden geçenleri yüzüne yansıtmayan, çocuklara aşı yapabilmek için onları tarlada kovalayan, sanrıları olan bir hastasının kalbini kırmamak için direnen yüreği. 


"Eskiden el yazması kitapların içine "ya hafız, ya kebikeç" yazılırmış. Bu duanın, kitabı haşarattan, nemden ya da yangından koruduğuna inanılırmış. Ve yine rivayet olur ki bu yazının mürekkebi böcekler için zehirli olan düğünçiçeği bitkisinin suyundan yapılırmış. Özel bir mürekkeple yazılan bir tür muska yani: "koruyan, esirgeyen kebikeç" anlamında.

Niye anlamıyoruz hala? Çocuklarımızın dudaklarının kenarından sızan kanlar, bu ülkenin vicdanına yazılan duaların mürekkebidir. Onların ezilmiş bedenlerinden çıkan yakıcı sulardır, canımızı acıtan...

Ya hafız, ya kebikeç...

Çocuklarımızın kara gözlerinin, ela gözlerinin, yeşil gözlerinin aşkına, şu lanet dünyanın yükünü erkenden taşımaya başlayan çelimsiz omuzlarının üzerindeki güzel başlarının aşkına, pencere pervazlarına çarpıp ölen serçelerin kanadından daha hafif olduğunu iyi bildiğim yüreklerinin aşkına, 

Ya hafız, ya kebikeç...

Koru bizi düşmanlıktan, nefret ve zulümden... Sırasız ölümlerden... Koru Ülkemi. "


Ercan Kesal, son zamanlarda, hem "Bir zamanlar Anadolu'da" filminin senaristliğini üstlendi
hem de geçtiğimiz yıl bol ödül alan "Yozgat Blues" filminde oynadı. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu