Ana içeriğe atla

Karadeniz'den Notlar : Huser Yaylası'nın yolları taştan...


Geçen hafta Karadeniz'deydim. Bir hafta boyunca, çaya, doğaya, yağmura ve muhlamaya doydum geldim. Hepsi çok uzun olacağından postlarımı parçalara ayırdım. Bugün size Huser Yaylası maceramızdan bahsediyorum...

Cumartesi akşamı Rize'ye vardık. Arkadaşımın Pazar'da köyde evleri var. Direkt Sahilköy'e geçtik. Hem karanlık, hem yorgunluk derken içinde bulunduğum doğayı anlayamadım ilk günden. 

Ertesi gün için arkadaşlar bir tur ayarlamışlardı bile ve Huser Yaylasına çıkacaktık. Pazar sabahı erkenden düştük yollara. Yaklaşık 40 kişilik turumuz için üç minubüs ayarlanmıştı. Ayder Yaylası'na kadar her şey yolunda idi. Doğa güzel, yollar rahat, şarkılar söyleyerek ilerledik araçlarla. Derken daha dar ve şekilsiz yollara girdik ama yine sorun yapmadık. Zira her tarafımız doğal kaynak suları, şelaleler, dereler ve çamlardan oluşuyor. Ama biraz ilerleyip de Huser Tepesi'ne doğru yola çıktığımızda nabzımız biraz yükselmeye başladı.  Artık ıssız tepeler, uçurum kenarı virajları ve tozlu yollar vardı önümüzde. İçimden bir an "beni bu araçtan indirin, yürüyerek gitmeye razıyım " dedim. Neyse ki sonunda durduk ve yürümeye başladık. Plan şuydu: Ayder yaylasının çok daha yükseğinde olan Huser Yaylasının biraz alt kısmına çıkacağız, oradan da Ayder'e yürüyerek ineceğiz. Bu benim katıldığım ilk doğa yürüyüşü idi. Heyecanım güzel manzara ile birleşince oldukça eğlenceli bir zaman geçirdim. 

Şimdi fotoğraflar paylaşacağım ve altına hatırladığım kadarı ile notlar yazacağım. Ancak yürüyüşümüzün gerilimli kısmını da anlatmam gerek. Bu yürüyüş çok eğlenceli ve manzara olarak inanılmaz doyurucu idi ancak parkur'un iki noktası bizce çok zordu. Zorlukla geçtik, aşağısı uçurum, bir adım genişliğinde kayan toz bir patikadan. Ciddi anlamda gerilmiştik. Hatta içimden "asfaltı görünce öpeceğim" bile dedim. :))))

Sonunda indik Ayder Yaylası'na ve çay keyfi yaptık. Ayder yaylası zaten çok bilindik bir yer. Çok sayıda otel ve bina var. Ama yukarıdaki yaylaları görünce Ayder, yayladan çok bahçe gibi kalıyor. Gerçek yaylalar için çok çok yukarılara çıkmanız gerekiyor :))

 Huser Tepesinde karşımıza çıkan bir ev. Mavi, yeşil ve kahverenginin güzel uyumu...


 Geçtim, geçtim, bulutların arasından geçtim...


 İnadına yaşamak....


 Aslında bu açıdan belli olmuyor ama (yazar burada kendisini eleştiriyor), arkadaki grilikler bulut..


 Bir kaç evden oluşan bu medeniyette, her şey doğal...


Yol boyunca yaban mersini de toplamaya çalıştık. Reçel yapmak için. 
Lazca bir ismi daha vardı ama unuttum... :(

 Manzaraya bakar mısınız yaaa, Ben bakmalara doyamadım...


 Bu ev ve yanındaki ağaç o kadar hoşuma gitti ki, sürekli fotoğrafını çektim. 


 Ayder'e inince güzel bir şelale sizi bekliyor...

 Bir başka yamaç evi. Özgürlük kokuyor buram buram...


 Yeşil dağlar...


 Ağaçların da üstündeki dağlar...

Bir başka açıdan benim sevdiğim ev. O ağaç o kadar farklıydı ki...


Aslında daha onlarca fotoğraf var Huser Yaylası'na ait. Ama seçmek zorunda kaldım ve çok zorlandım seçerken de.  Bir sonraki postta başka bir Karadeniz maceramı anlatmak üzere, şimdilik hoşçakalın. 



Yorumlar

  1. lazca isim olduğunu unuttuğun merahauttur büyük şehirlerde yaban mersini olarak da geçer

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu