Ana içeriğe atla

Böreğin Kadar Konuş :))


Yorucu bir hafta, yoğun bir hafta sonundan sonra yine Pazartesi, yine uykusuzluk, yine o saçlarıma ayıracağım 10 dakikayı yatakta geçirmeyi tercih ettiğim için dağınık saçlar, ne bulursam giymeler, özetle yine dağınık bir hafta başlangıcı. Şimdi mantıklı olan hafta sonu dinlenmek ve haftaya dinç başlamak değil midir? Değildir işte, olmuyor. Benim için dinlenme, şanslıysam Pazartesi biraz erken yatağa girersem başlıyor (Erkenden kastım 22:30-23:00). Her neyse yeter bu kadar Pazartesi muhabbeti :).

Geçtiğimiz hafta çok yorucu idi. Hem günü birlik şehir dışı yolculuğu (İstanbul'a gidip boğazı bile göremeden gelmek..), hem yoğun iş temposu hem de sağolsun Ankara'nın bahara inat soğuyan havaları, yağan karlar falan derken Cuma olsa da bitse bu hafta diye çok söylendim. Neyse ki Cuma geldi ve kendimize bir sinema keyfi yapalım dedik. Aslında plan Danny Collins'e gitmekti ama ikinci haftasında salonlardan kalktığını öğrenince son anda verilen bir kararla "Kocan Kadar Konuş" a gittik. Çok eğlenceli bir filmdi. Kahkahalarla güldük. Gerçi filmin içeriğini bilsek erkekleri almazdık aramıza ama onlar da eğlendi "% 100 Türk Kızı" ' nın maceralarını izlerken. 

Ezgi Mola ne güzel olmuş öyle, Hep beğenirdim zaten ama bu filmdeki haline bayıldım. Yanına Benjamin Button misali geriye yaşlanan bir Murat Yıldırım koymuşlar ki, biz kızlar hepimiz ayrı bir hayranlıkla izledik adamı. Adam resmen gençleşmiş. Demem o ki tam da Cuma akşamına yaraşır bir filmdi Kocan Kadar Konuş. Çok eğlendik. 


Cumartesi akşamı ise canım arkadaşımın doğum günü partisi vardı. Normal koşullarda partiyi arkadaşlar organize eder değil mi? Ama biz beceriksiz, arkadaşımız da cingöz olunca tutturdu kendi partimi kendim yapacağım diye. Hatun bize bir güzel makarna yaptı, yanına da Portekiz'den getirdiği şarapları açtı, nefisss nefisss. Ardından "sayko" oynadık ve kurban bendim. Beynim yandı :)))


Pazar günü ise ben % 100 Türk Kızı moduna geçtim ve Glutensiz Kıymalı Börek yaptım. Dilimde de Nazan Öncel Şarkısı "Misafir ol gel bana, börekler açayım sana..." :))) İlk denememe rağmen nefis oldu diyebilirim. Şuradaki tarifi denedim. Paylaşanın gönlüne sağlık...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu