Ana içeriğe atla

Hürrem ve Mihrimah...


Osmanlı Tarihi'ne damgasını vurmuş iki kadın. Hürrem ve kızı Mihrimah...

Yaklaşık bir sene önce Demet Altınyeleklioğlu' nun "Moskoflu Cariye Hürrem" kitabını okumuştum. Eminim ki birçok olay gerçek belgelere dayanarak yazılmıştı. Sonuçta bir tarih yazıyorsunuz ne kadarı kurgu olabilir ki? Ancak yazar, çok hoş bir kurgu yapmıştı bu gerçekliğin üzerine. Hem sade ve heyecanlı bir anlatımı vardı hem de masalsı kahramanları. Çok beğenmiştim. Şöyle düşünmüştüm kitap için "tarihi bir döküman değil ama o dönemi merak edip daha detaylı okumak için bir tür ilgi açıcı etkisi var"

Özellikle Cafer Ağa ve Taçam Noyan karakterleri ile hikayeye heyecan katmıştı Demet Altınyeleklioğlu. Hürrem' in içinde kopan fırtınaları, saray entrikalarını, ağır Osmanlı adabını eksiksiz anlatıyor, bunları anlatırken de ilgiyi sürekli taze tutmak için bazı karakterler yerleştiriyordu hikayesine. Benim üzerimde başarılı da olmuştu açıkçası. 700 sayfalık kitabı hiç sıkılmadan bitirmiştim. 



İşte o kitabın üstünden bir yıldan fazla geçmişti ki hikayenin devamı olan "Cariyenin Kızı Mihrimah" kitabına başladım ve bugün bitirdim. 

Evet belki Hürrem daha büyük bir yer kaplıyordu tarihimizde ama ben Mihrimah' ın hikayesinden daha fazla etkilendim. Gencecik bir kızın, imkansız aşklar ve taht kavgaları arasında geçen ömrü çok etkiledi beni. Özellikle aşk hayatı, içinde kopan fırtınalar ve bunlarla tek başına yaptığı mücadelesi çok güzel anlatılmıştı.  Mimar Sinan ile olan aşkını anlatan kısma kafa karışıklıkları ve çelişkilerle eşlik ettim. 


Demet Altınyeleklioğlu bu kez işin heyecan kısmını Alaiyeli İsmail üzerinden aksettiriyordu bize. O'nun öyküsü de hem çok acıklı, hem de çok sürükleyici idi. Kitabın resmen havalandırması gibiydi. O kadar saray entrikası, amansız aşklar, devlet işleri arasında Alaiyeli İsmail kısmı gelince adeta nefes alıyordum. 

Demem o ki bu seriyi çok beğendim ben. Yakın gelecekte serinin üçüncü kitabı olan "Cariyenin Gelini Nurbanu" yu okumayı planlıyorum ve dilerim ki uzak olmayan bir gelecekte de Mihrimah Camii' yi görmeyi... Hem de tam vaktinde :)






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu