Ana içeriğe atla

Koptu Geliyor...


Geçtiğimiz ay aslında bir sürü şey yaptım. At yarışı izlemek, hentbol maçına gitmek, Tabiat Tarihi müzesini gezmek gibi. Ama bir türlü fırsat bulup da buraya yazamadım. At yarışı ile başlayayım...

Aslında arada bir eğlencesine babamla yaptığımız kuponlar hariç pek at yarışı meraklısı değildim. Yine de o hipodrom havasını merak ediyordum. Bir kaç hafta önce gittik. Ve çok sevdim. Babam gelince onunla gidip şöyle güzel bir kupon yapmak şart oldu. 

Merak ettiğim bir sürü şey vardı hipodromla ilgili. Mesela kadınların ilgisi. Oldukça şaşırdım. Kadın erkek, çoluk çocuk çok coşkulu bir kalabalık vardı. Özellikle son düzlükte insanların heyecanını görmek acayip eğlenceli idi. Futbol maçındaki tezahüratlar az kalır yanında. Sevinç ve hayal kırıklığını aynı anda yaşayan bir sürü yüz gördüm. Tahmin ettiğimden çok daha heyecanlıydı. Üstelik biz öylesine eğlencesine yaptığımız kuponla ilk ayaktan yatmıştık :)))

Tabii bu işe ömrünü vermiş, bağımlısı olmuş, belli ki bu uğurda çok şey kaybetmiş, çökmüş, gömleği tükenmez kalem lekeleri ile dolu insanlar da vardı. Sanırım bir şeye asla bağımlı olmamak gerekiyor. Eğlence için yapıp, seni ele geçirmeye başladığını hissettiğin an uzaklaşmak gerekiyor. 

Hipodroma gitmek benim için çok farklı ve güzel bir tecrübe oldu. Ahh bir de ulaşımı kolay olsaydı...

Yarışlardan yaklaşık yarım saat önce atlar bir nevi görücüye çıkıyor. Burada yazdığınız atın durumuna bakabiliyorsunuz. Ben tabii ki bu tecrübesiz halimle sadece atların rengi, tüylerinin güzelliği ya da yelelerinin örgüsüne göre karar verdim. :))


Biz ulaşım nedeni ile erken gittik henüz dolmamıştı tribün. 
Yaklaşık bir saat içinde burada oturacak yer kalmayacak.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu