Ana içeriğe atla

Zar Adam...


Ne umdum, ne buldum...

"Empati" ve "Olasılıksız" gibi kitapları seven ben, Zar Adam'ın da böyle bir kitap olduğunu zannedip merak salmıştım. Sonunda okumak nasip oldu ama bu kitap bildiğin psikolojik analiz çıktı. 

Haliyle tahminimden daha uzun sürede bitirdim. Çünkü gerçekten kafayı vererek okumak gerekiyor. Beğendim mi? Beğendim tabii. Oldukça değişik bir dille hazırlanmış başarılı bir roman. Ama aynı zamanda biraz rahatsızlık da duydum. Hani kitabın kapağındaki "hayat değiştirebilir" ifadesi sanırım biraz doğru. Haa ben bu büyüye kapılmayacak kadar mantıklı biriyim ama heyecanı seven insanlar bu kitapla farklı yollara sapabilir :))

Kitap, hayatındaki tüm kararların sorumluluğunu zarlara bırakan bir adamın hikayesini anlatıyor. Psikiyatrist Dr. Luke Rhinehart, evli, iki çocuk babası, başarılı, ancak içten içe boşlukta olan ve depresyonun eşiğine gelmiş birisidir. Bir gün tesadüf eseri can sıkıntısından başlattığı bir oyun, bir kaç yıl içinde onun ve çevresindekilerin tüm hayatını değiştirir. Oyuna göre Luke, her rakama bir seçenek veriyor ve zar atıyor, çıkan sonuca göre kararını veriyor ve bu karar ne kadar zor olursa olsun itaat ediyor. Mesela bir gün işine geri geri yürüyerek, bir gün de emekleyerek gitmek zorunda kalıyor. Sırf  "Zar" dedi diye...

Bir zaman sonra bu öyle bir saplantı olmaya başlıyor ki kararlar yürüme şeklinden çok daha ciddi kararlara devşiriliyor ve bir çok insanın hayatı değişiyor. Zar bir tanrı olarak kabul ediliyor ve zar dini oluşuyor. Tabii ki bunun bir çok inananı oluyor. 

Kitabın arkasında çok güleceksiniz yazılmış ama ben bir satırda bile gülmedim. Çünkü sanırım işin gerçek olma ihtimali beni rahatsız etti. Yani tüm kararların sorumluluğunu zara bırakan bir insan ne kadar komik olabilir ki. Bende uyandırdığı his (kitap boyunca neden böyle yaptığına dair anlattığı o kadar -mantıklı- argümana rağmen) acıma oldu. 

Aşağıda beynimin yandığı bir iki kısmı da paylaşayım tam olsun. 

"... Sana şimdi söyleyeceğim sözde dünyanın en büyük dininin, bilgeliği, hikmeti vardır. Eğer bir insan günahlarından kendi iradesi ile kurtulabilirse, kendi gururunu artırmış olur ki, İncil'e göre bile günahın temel taşıdır bu. İnsan ancak dış güçlerin desteği ile günahlarının üstesinden gelirse kendi önemsizliğini anlayabilir; sadece o zaman gurur bertaraf edilmiş olur. Bir birey olarak iyi şeyler yapmaya gayret ettiğin sürece ya hata yaparsın- ve bunun yanında suç işlersin- ya da gururlanırsın ki bu da kötülüğün temel şeklidir. Suç ya da gurur: Bunlar benliğin hediyeleridir. Tek kurtuluş yolu inanmaktır."

" Benim teorime göre, hepimizde normal kişilik tarafından baskı altında tutulan ve nadiren açığa çıkan azınlık dürtüleri vardır. ....... Azınlık dürtüleri kişiliğin "zencileri" dir. Kişiliğin kuruluşundan beri özgürlüğün tadına varamadılar onlar, hep görünmez adam olarak kaldılar. Bir azınlık dürtüsünün potansiyel tam bir insan olduğunu kabul etmeyiz, ve ona büyük geleneksel kişilikler gibi gelişme fırsatı verilene kadar, içinde yaşadığı kişilik bölünecektir. Zamanla patlamalara ve isyanlara neden olan gerginlikler yaşayacaktır"

Yazar burada diyor ki; bir tarafınız adam öldürmek istiyorsa arada bir o tarafınızı mutlu edin, adam öldürün. :)))  Oldu canım, başka ?

Ayrıca kitabın sonunu hiç beğenmediğimi de dile getirmeliyim. Aceleye getirilmiş gibiydi. O kadar giriş ve gelişme, daha kapsamlı bir sonucu hakediyordu sanırım. Yine de okuduğum en ilginç kitaplardan birisi diyebilirim. Yazım dili büyük ustalık tabii ki, onu da eklemem lazım. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu