Ana içeriğe atla

Aklından Bir Sayı Tut



Bilmem kaç ay önce aldığım bu kitabı geçen hafta bitirebildim. Biraz zorlasam bu kitaba "Edebi Polisiye" diyebilirim. Çünkü daha önceki örneklerinde görmediğim kadar başarılı bir edebiyat var bu kitapta. Dolayısı ile klişe konuları, başarılı betimlemesi ile dengeliyor. Şahane kurgusu ve yaratıcı çözümlemesi ile de iki adım öne çıkıyor kitap.

Orjinal ismi "Think of a Number" olan 2010 basımı kitap, John Verdon' un ilk romanı. İlk olmasına rağmen bu kadar başarılı olması hayra alamet mi bilemedim? Beklentilerimi yükseltti açıkçası :)

Kahramanımız David Gurney, emekli bir polis dedektifidir. Bir çok azılı seri katili yakalamış olması ona "dahi " ünvanını kazandırmıştır. Dolayısı ile bu başarı onun hayatının bir parçası olduğu için emekli olsa da mesleğinden uzaklaşamamıştır. Bunun  üzerine bir de eski bir arkadaşının, ondan bir gizemi çözmesini istemesi, David' i tekrar polisiye olayların içine sokacaktır. Eşi Madeleine, her ne kadar kocasının eski günlerine dönmesini istemese de, farkında olarak ve olmayarak davayı çözmede, David' in en büyük destekçisi olacaktır. David' in peşine düştüğü katil bu kez çok farklıdır. Çünkü bir gizemi vardır. Mantıklı bir açıklaması olmayan bir gizemi. Kurbanlarının beynini okuyordur katil. Olayın böyle gizemli olması David'i daha da içine çekecektir.

Peki neyi sevdim bu kitapta? Öncelikle başarılı betimlemeleri, onu gerçekten edebi bir eser kılıyor. Türünün diğerlerinden ayıran en büyük özelliği bu bence...Dili.

Söz konusu olay, baştan sona çok başarılı bir şekilde kurgulanıyor. Ana karakterlerin profili çok başarılı. Ama herhangi bir yan karakteri bile, onu gözümüzde canlandırabileceğimiz kadar başarı ile anlatıyor yazar. Üzerinde büyük bir emek var. Bir polis olayının başından sonuna, delillerin bulunuşundan, olaya bakış açısına kadar kusursuz anlatıyor. Hikayesi, içindeki gizem ve bunun açıklanış şekli de çok farklı ve güzel. Yani sadece anlatım kuvveti değil ciddi anlamda yaratıcılık barındıran bir kitap aynı zamanda.

Üstüne çok çok başarılı işlenmiş bir David karakteri var ki, inanılmaz. Adamın resmen kafasının içine giriyorsunuz. Olaylara bakış açısını, mantığının çalışma şeklini, duygularını o kadar iyi ifade ediyor ki yazar, kahraman siz oluyorsunuz. Adamı tanıdıkça onun yerine geçiyorsunuz. Bu da okumayı inanılmaz sürükleyici bir hale getiriyor.

Dediğim gibi klişeler de var kitapta. Ancak bunlar sanırım polisiye türünün olmazsa olmazı. Dolayısı ile kabul edilebilir.

Polisiye severlere zaten tavsiye edeceğim de, hani polisiyeler daha az edebidir gibi yargılara sahip olup ta, bu tür kitap okumayanlara da, bu kalıplarını yıkmak adına kesinlikle tavsiye ediyorum.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu