Ana içeriğe atla

İki Şehrin Hikayesi


Fazla kelime bulamıyorum aslında bu kitabı anlatabilecek. Daha doğrusu bendeki etkilerini. Zaten klasik bir eser. Okuyunca da neden klasik olduğunu anlıyorsunuz. Çok keyif aldım. Bir tarafta mükemmel bir aşk, bir tarafta kanlı bir ihtilal. Birbirlerine harmanlanmış, Paris ve Londra arasında kalmış anılar, yürekler...

Sydney Carton' un inanılmaz aşkı, Lucie' nin melek kalbi, Dr. Manette' nin ızdırapları ve Jarvis Lorry' nin fedakarlıkları inanılmaz. Böyle insanlar, böyle duygular, böyle sadakat yok artık. Maalesef yok. Yine aynı şekilde hikayenin diğer tarafında aç, sefil bir halkın ayaklanması, şiddet, adaletsizlik... Böyle şeyler yok artık demek isterdim ama var...maalesef var. Zaman geçtikçe iyi şeyleri kaybediyor, kötü şeylerin ise sadece şeklini değiştiriyoruz...

Daha önce Dickens' in Büyük Umutlar' ını okumuştum. O kitabı okurken hissettiğim şeyi bu kitapta da rahatlıkla hissettim. Öyle güzel anlatıyor, öyle güzel betimliyor ki, gözünüzde canlandırıyorsunuz. Özellikle Dr. Manette karakterini, yüz çizgilerine kadar gözümde canlandırabildim. Yine aç ve sefil Paris sokaklarını, oradaki halkı ve ihtilal dönemini çok net canlandırdım gözümde. Bu kitap, tarihin bu dönemini merak etmemi sağladı aslında. Hepimiz biliyoruz nasıl bir dönem olduğunu az buçuk. Ancak halkın gözünden bu süreci, üstelik şiddetini hiç sansürlemeden anlatması...  O dönem hakkında birkaç kitap okumak istediğime karar verdim. 

Kitapda hoşuma giden kısımların çoğu buraya yazılamayacak kadar uzun, ancak hoşuma giden ve kısa bir paragraftan örnek vermem gerekirse;

"Tellson's da yazıhane ismi verilen karanlık ve tozlu kapı aralıklarında iş yapan memurların hepsi de yaşlıydı. Bankaya genç bir memur geldiği zaman onu herhalde kuytu, karanlık bir yere saklar, ihtiyarlayıncaya kadar bekletirlerdi. Evet genç memurlar, küfleninceye, üstlerine Tellson's kokusu sininceye kadar şarap gibi mahzende muhafaza edilir, ancak ondan sonra ortalığa salıverilirlerdi..."

Bu hikayenin şimdiye kadar üç filmi yapılmış, 1935, 1958 ve 1980 yıllarında. Hepsini de izlemek istedim. Ayrıca bir yenisinin çekilme zamanı çoktan gelmiş bence...




Kitaptaki bazı sahnelere ait bulduğum bir iki çizimi de paylaşıp postu sonlandıracağım. Son bir şey... Monte Cristo Kontu gibi, Büyük Umutlar gibi ve bu kitap gibi, yazılmış ve yazılacak bütün güzel hikayeler sonsuza dek yaşamalı...Nice güzel hikayelere...









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu