Ana içeriğe atla

Hafta Sonu Dökümü...


Oldukça verimli ve eğlenceli bir hafta sonu geçirdim. Hemen döküme geçelim...

Önce, Cuma günü ani bir planla iş çıkışı Tunalı' ya gitmeye karar verdik. Bir kaç gün önce arkadaşımla bir yer keşfetmiştik... Flat (Keşfetmek biraz abes bir tabir zira kendisi Tunalı' nın en bilinen mekanlarındanmış. Biz sınırlı yerlerde gezen tipler olarak, sonunda farklı bir yer bulduk diye sevindik diyelim. Tüm blog postunu parantez içinde yazsaydım keşke. Tamam sustum.). Çok farklı kokteylleri ile ünlü bir  yer. Cuma günü talihsiz bir Bomonti girişiminden sonra Flat' te aldık soluğu. Rezervasyonumuz olmamasına rağmen çok sıcak bir şekilde yer sorununu hallettiler ve biz kokteyllerimizi seçmeye başladık. Bu arada orada bulunun bayan görevli bizimle çok ilgilendi. İsmini sormadım ama bir daha gidişimde kendisi ile sıkı fıkı olmayı düşünüyorum. Ne de olsa oraya çok gidecek gibi görünüyoruz. Anladığım kadarı ile aynı zamanda interaktif bir yer Flat. Yan masaya hazırladığı alevli kokteyl macerasını izlerken çok eğlendik. Biz bu kez seçimimizi Flat House Mojito ve Highlander dan yana yaptık. Özellikle Highlander'e bayıldık. Çok sattığı kadar varmış. 


Çok geç olmadan çıktık ben de tv karşısına kurulup Behzat Amirimin elvedasını izledim. Çok severek takip ettiğim bir diziydi. Çok farklı bir diziydi. Ama bence tam da zamanında, güzel bir şekilde bitti. Özleyeceğim orası kesin...



Cumartesi sabahı ise beni bambaşka bir macera bekliyordu. Dünkü profilimle gayet de ters düşecek bir şekilde toz bezi ve vileda eşliğinde temizliğe başladım. İki haftadır erteliyordum. Bu hafta da ertelersem çok mutsuz olacaktım. Erkenden kalktım, tam işe girişiyordum ki aklıma menekşeler geldi. Üç hafta önce Antalya' ya gittiğimde menekşe getirmiştim. Geçen gün de saksılarını almıştım. Onları da bu hafta sonu ekecektim. Eee madem temizlik yapacağım, öncesinde şu toprak işini bir halledeyim diye düşünüp ekim işine giriştim. Çok güzel oldu menekşelerim. Umarım tutarlar...


Temizliği bitirdiğimde saat 17:00 idi. Ama oturmak yasaktı. Zira doğalgaz sıfırı tükettiğinden Kızılay' a inip gaz  almam gerekiyordu. Arkadaşım için de ip, etamin vs. almamız gerekiyordu. Sonra dinlenirim diyerek attım kendimi sokağa. Geçenlerde gorjuss ile ilgili bir post yapmıştım. Arkadaşıma onu gösterince o da yapmak istemişti. C. tesi O'nun gorjuss u için etamin ve ip aldık. Sonra da bir kahve içmeye oturduk. Belki de hafta sonunun en komik anlarını yaşadım. Kahveleri arkadaşım almıştı. Kasadaki kız, arkadaşımın gözlerinin içine baka baka bardağa "Müzeyyen Bey." diye yazınca koptum ben. Starbucks'takileri çok çalıştırıyorlar, ben bunu anladım :) Tüm gün güldüm arkadaşıma. Ayrıca geçen hafta sinemaya girerken öncesindeki yemekte üzerime bir kaç damla sirke damladı diye"bahtsız" a çıkarmıştı adımı. Kimmiş bahtsız gördük :) İntikam soğuk içi.....sustum. Zira burayı okuyor :))


Evet yorucu bir Cumartesi' nin ardından akşam evde ayaklarımı uzata uzata TV izledim. Hatta utanmadan bunu Pazar günü de sürdürdüm. Bu hafta sonunun DVD si. This Must Be The Place oldu. Mükemmel bir Sean Penn performansı izledim her zamanki gibi. Zaten hastasıyım, ne yapsa izlerim. Ama hiç kötü işi yok ki. Bu film de her ne kadar hikayesi biraz dağınık olsa da oyunculuk performansı, sıkışıtırılmış diyaloglar, görüntüler ve müzikler adına çok doyurucu idi. Aklıma bir söz bir de melodi işlendi. Anlamadan "hayat böyle olacak" ' tan, "hayat böyle" ' ye geçiyoruz....





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu