Ana içeriğe atla

Chicago #2


Chicago'da nereyi görmeli, nereyi gezmeliyiz diye gitmeden önce araştırmıştık. Bean, Skydeck, Millenium Park, Navy Pier, Michigan Avenue listeye aldıklarımızdı. Hepsini de gezme fırsatımız oldu. Gezemediğimiz bir çok yeri kaldı ama sonuçta 6 günümüz vardı. Bunları yapabildiğimize seviniyoruz. 


Oraya gider gitmez soluğu Bean'de aldık. Chicago'nun sembol heykeli olduğu için sanırım sabahın 10'unda bile kalabalıktı. Güzeldi... Önünde fotoğraf çektirmek, yansımalara bakmak ve içine girmek...  Bean heykeli Millenium Park'ın içinde. Parkın devamında da güzel ve büyük bir tiyatro ve gezilecek alanlar var. 








Bean'den sonraki durağımız Skydeck oldu. Dünyanın en yüksek gökdelenlerinden birinde, cam bir balkonda gezmek (ve sonrasında yerlerde sürünerek, şebererek fotoğraflar çektirmek) de varmış kaderimde. 25 dolar oraya çıkmak. Yaklaşık 40 dk asansör sırası bekliyorsunuz. Asansör sırası beklemek istemiyorsanız fazladan ücret ödüyorsunuz. Ne kadardı tam hatırlamıyorum. 40 - 50 dolar belki...  Bu 40 - 50 doların içinde farklı hizmetler varsa da bilmiyoruz, biz paşa paşa sıra bekledik :). 

Çıkmak 2 -3 dk sürüyor. Yukarıda dilediğiniz gibi geziyorsunuz ama cam balkonlara çıkmak için ayrıca sıraya girmeniz gerek. Orada kaç kişi olduğunuza göre süre veriyorlar size. Tek başına gitmişseniz balkonda 30 sn süreniz var. Biz dört kişiydik bize 90 sn verdiler. Balkonlardan birisi profesyonel fotoğraf çektirmek için düzenekli, onun da ekstra ücreti var tabii. Biz diğerine çıktık ve kendi fotoğraflarımızı kendimiz çektik. 90 saniyede herkes girdi balkona ve şekilden şekile girdi.  Ben ilk çıktığımda korktum gerçekten :) Sonra kendimi telkin ettim "90 sn süren var, sonra korkarsın" diye....



Michigan Avenue, geniş bir caddesi, yürüme alanları, binalar ve kafelerin olduğu bir meydan. Hemen yanında Michigan Gölü var. Biraz geride de özel bir postu hakeden Chicago Art Institute var ki orası nefisti...



Sırada Michigan Gölü var. Kocamaaaannn bir göl. Göl bile denemez buna bildiğin iç deniz. Bir çok eyalete komşu bir göl. Chicago da bu güzellikten payını almış. Kenarında bir sürü yürüme ve koşu yolu var. Gölde çektiğim ilk foto çok hoşuma gitti. Resmen su ile gökyüzü arasında sınır yoktu. Nefisti. 










Göl kıyısı boyunca farklı parklar var. Kıyı boyunca yürüyünce de Navy Pier'e çıkıyorsunuz. Navy Pier açıkçası çok beklediğim gibi değildi. Altında AVM gibi bir yer var. Yemek yenecek mekanlar ve mağazalar... Farklı müze kısımları var gerçi oraya girmedik ama çok da ilgimi çekmedi. Bizim için önemli olan dönme dolaba binmekti ama aksam 8 de kapanıyormuş. Biz kıl payı kaçırdık :).


En çok merak ettiğim yer nehir kenarıydı. Çokça köprünün olduğu, gökdelenler arasında nefis bir yer. Aslında buranın tam kıyısında yürünen Riverwalk diye bir yer de varmış ama vakit sıkıntısından oraya inemedik. Bu hali de çok güzeldi gerçi. Çok beğendim. Chicago Fire, Chicago PD ve Shameless izleyen biri olarak tanıdık yerleri görmek gülümsetti. Muhtemelen bu köprülerden birinden Frank Gallagher'i attılar :)))))



 

Nehir kenarına giderken Union Station'u da görme fırsatımız oldu. Bir çok filme ev sahipliği yapmış Chicago'nun tarihi yerlerinden birisi... 









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu