Ana içeriğe atla

Tecrübe...



Kışın, özellikle yünlü şeyler giydiğimizde oluşan elektriklenme çok uyuz bir şeydir. Sonrasında dokunduğunuz bazı şeyler sizi çarpıverir. Bu bir insan da olabilir, pencere de. Böyle günlerde ofisin penceresine hep bir tereddütle yaklaşırım. Hafif dokunmalarla elektrik çarpıp çarpmadığını kontrol ettikten sonra rahatça kolunu kavrayıp açarım. Bir kere başınıza geldiyse temkinli yaklaşıyorsunuz haliyle. Tecrübelenmişsinizdir.

Tıpkı artık mp3 çalarımı, kulaklıkları takmadan önce açmam gerektiğini anladığım gibi. Dün serviste mp3 çalarımın kulaklıklarını kulağıma geçirip "Play"' e bastığımda çıkan ses dehşetti. Bir önceki dinlememden kalma son ses birden vurdu kulaklarımı. Yanımda bomba patlamış kadar oldum. Tüm servis boyunca acaba kulaklarıma ne kadar zarar verdim diye düşünmeden edemedim. Bu da bana ders oldu. Artık takar mısın sen kulaklıkarı, açmadan.

Böyle ufak şeyleri tecrübe edip hayata yansıtmak faydalı oluyor. Bir kere başınıza gelmeden öğrenemiyorsunuz bazı şeyleri. Bu basit şeyler deneme yanılma yoluyla öğrenebileceklerimizden. Küçük çocuklara sıcağı ancak dokundurarak anlattıkları gibi. Sobaya yaklaşıp elini yakmadan hangi çocuk vazgeçmiş ki dokunmaktan :)

Bazı şeyleri de yaşınız ne olursa olsun öğrenemiyorsunuz. Bazı şeyler sadece yaşamalık...

O yüzdendir ki daha önce "benzer" inin başınıza gelmesinin hiçbir önemi olmadan balıklama atlayacaksınız hayata. Çünkü aynısını yaşamadınız. Aynısı olamaz. Aynı kişi değil, aynı iş değil, aynı şehir değil...Kaçamazsınız. (burada radyodan giren Sezen' in Gidemem şarkısı da cuk oturdu...aferin ). Ya sürdüremezsem? ya başarısız olursam? ya kaybolursam? yok aslında. Bunların olma ihtimali ile bir şey yapmamak "yaşamamak" demek. Güvenebileceğiniz tek kişi kendinizsiniz. Eğer kendinize, kaybolursanız yolu bulacağınıza, ayakta kalacağınıza güveniyorsanız (ki başka çaresi yok) yapmaktan  (=yaşamaktan) başka çareniz de yok. Neler olacağını bilemezsiniz. Ancak tahmin edebilir, ihtimal verebilirsiniz. Ama bu ihtimallerin veya tahminlerin sizi engellemesi gibi bir şey de söz konusu değil. Hayat geriye akmıyor.

Bir kulaklık ya da çerçeve değil ki hayat, her olaya aynı etkiyi ya da tepkiyi versin. Bu kadar değişken olduğu sürece asla yeteri kadar büyüyemeyeceksiniz. Söz konusu hayat olunca siz hala küçücük bir çocuksunuz. O sobaya her defasında gidecek ve elinizi yakacaksınız. Çünkü soba her defasında farklı görünecek size.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu