Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Daldan Dala...

Her şeyin fotoğrafını çekebilirim ama bazı şeylerin mutlaka çekerim. Örneğin bir ot üzerindeki su damlasının, bulutların, gün batımının ve ağaç dallarının...Evet ağaç dallarına bayılırım. Üzerinde bir kaç yaprak olunca ya da fonda gökyüzü olunca daha da bir güzel oluyorlar...Zaman zaman gökyüzüne sinir uçları gibi uzanıyorlar, zaman zaman da birbirine kavuşmaya çalışan sevgililer gibi birbirlerine eğiliyorlar... :) 

Tenis, F.D. ve Sevdiklerim...

Çılgın bir hafta sonu geçirdim. Spor, sanat, misafirlerle dolu bir hafta sonu. Her şey Cuma günü başladı aslında  (haliyle, hafta sonundan bahsediyoruz sonuçta :D). Cuma gecesi arkadaşlarla Feridun Düzağaç konserine gidecektik. Konser 23:00 de idi. Benim düşüncem arkadaşlarla buluşur, o saate kadar bir şeyler yer, laflar sonra da konsere gideriz idi. Gün içi arkadaşım aradı, "konser ne de olsa 23:00 te, tenis oynayalım mı?" dedi. Benim en sevdiğim sporlardan birisi tenistir ve uzun zamandır oynamak istiyordum ama sonrasındaki konseri düşünüp tereddütle,   "bi dakka bi dakka, önce tenis oynayıp, sonra konsere mi gideceğiz " dedim. "Evet" dedi. "Pekala, tamam o zaman" dedim (Önemli Not. Yazar burada 4-5 aydır hiç spor yapmadığını belirtmek istiyor) .  Ve gittik. Hafif ısınma hareketlerinden sonra aldık raketi elimize. Bu benim tenis kortları ile ilk tanışmam ayrıca. Hiç bir şey TV de göründüğü gibi değilmiş. O file çok yüksek, o kort ç

Bu Yağmur da Nereden Çıktı ?

Bir kaç gündür havalar o kadar güzeldi ki, gerçekten uzaklaşmıştık resmen. Gerçek neydi?  Kışın tam da ortasındayız ve Ankara' dayız. Böyle kolay kurtulamazsın kötü havalardan...Resmen ağzımıza bir parmak bal çalınmıştı, bugün tekrar kendimize geldik.  Sabah gri bir renge, soğuk bir havaya ve yağmura uyandık. İnsanoğlunun nankör yapısı nedeniyle "bu yağmur da nereden çıktı" diyecek kadar da yüzsüzüz :/ Gerçi düşünüyorum da, belki de böyle bir havaya çok yakışacak Feridun Düzağaç :))

Ponponu da var :)

Zaten geceyi uykusuz geçirmişim,  "Bugün nasıl bitecek?" serzenişleri ile gelmişim işe. Hiçbir şey bana enerji veremez derken, o maviyi gördüm... Üstelik ponponu da var... Arkadaşımın ellerine sağlık... :))

Beş...

Bazen, öylesine dinlediğimiz şarkılarda çok şey kaçırıyoruz. İlk kez bu şarkının sözlerine dikkat ettim ve çok beğendim. Gripin' in "Beş" adlı şarkısının sözlerininin bir kısmı... " 4 işlemden ibaret parmak hesabıyla bütün hayatım eksikdikçe saatler ömrümden, artıyor  gelecek telaşım anlattıkça bölmüşüm umutlarımı duvarlara çarpa çarpa "

Geçip Giden Zamanları Bir Yerlerde Bulsam...

Sevdiklerinizin eski fotoğraflarına bakınca siz de o zamanlara gitmek ister misiniz? Mirkelam' ın şarkısında dediği gibi bir yerlerde bulmak o zamanları... Hep yaşlı halini gördüğüm anneannemin genç halini görmeyi isterdim mesela. Beyaz çantasını objektife göstere göstere fotoğraf çektirecek kadar hevesli halini... Ya da amcamın süslenip püslenip ispanyol paçalı takımı ile verdiği pozları... Mesela o zamana dönsem bu fotoğrafı çeken fotoğrafçıya "sağ taraftaki üç ayağın bir ayağına benzeyen çıkıntı ne, kadrajı ayarlayamamışsın amca" demek isterdim :) Ya da babamın bisiklet sürerken heyecanını görmek isterdim. Tüm bunlara, onların en neşeli, en genç hallerine tanık olup sonra tekrar günümüze gelsem, onların şimdiki hallerine nasıl bakardım acaba...:) Evet ya keşke geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam... O zamanın ünlü ispanyol paçaları... Şimdilerde kadınlarda zaman zaman  bu moda tekrar gündeme gelse de erkeklerde o zamanda kaldı.. Instagram' a ta

Filler...

Son 4 günüme format atılmış gibi. Acı haberler, kafa karışıklıkları, yolculuklar ve yorgunluklar...Üzüntüm "hayat devam ediyor" ile çarpışıyor ve böyle böyle "hayat devam ediyor" asıl. Öğrendiklerim var elbet..herkesin öğrendiği kadar. Ama beynim düşünmekten patlamadıysa eğer o da bu puzzle sayesinde. Oyalandım, düşünmemeye çalıştım, unutmam mümkün değil ama duruldum. Geçip gitmekte olan hayatın kasasına atladım tekrar, zamanın iyileştirici gücüne bıraktım her şeyi...Filler gibi, sakin ve ağır...

Geç Gelen Noel Baba..!!!!

Yılbaşında tatilde olduğum için kapıda kalmış Noel Baba, anca misafir edebildim :)) Şaka bir yana insan hem boş zamanlarını doldurup hem de sonunda böyle güzel şeyler ortaya çıkarınca acayip mutlu oluyor...Elde var 2 :)   Nasıl başlarsan, öyle gider... Rötuşsuz pek bir şeye benzemiyor ama...

Boş Ders...

Öğrencilik hayatımızın en güzel iki kelimesi.. :) Çocuk aklı işte, daha doğrusu öğrenci mantığı. Biri bize bir şeyler öğretmesin diye dua ederdik. Ders kaynasın... Boş geçsin... Tatil olsun... Büyüyünce de pek değişmiyor aslında. Bugün ofiste de böyle bir hava var. Muhtemelen kitaplar okunacak, köpüklü kahveler yapılacak. Ben tenis maçı izleyeceğim ve günü bitirmiş olacağız. Yine boş geçmiş bir güne sevineceğiz...

Mavi...:)

Tam da benim mavim...:) Bekliyorum sabırsızlıkla.... :)

Kırılgan...

Bu fotoğrafı bir iki hafta önce çekmiştim. Servisi beklediğimiz yerde sürekli gördüğüm bu zincir o sabah gözüme çok hoş görünmüştü. Bir kaç gün önce zincirin kırıldığını gördüm. Tabii, bu soğuklarda gece muhtemelen donuyor sonra üzerine birileri basınca kırılması kolay bir hale geliyor. Bu basit olay bana evrensel bir gerçeği de hatırlattı. Ne kadar sertsen o kadar kolay kırılırsın... (Enteresan bağlantılar kuran bir kafam var :)) ) Eski bir hikayedir; "Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleği, zanaatı değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve  gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yaşıyordu. Bu ustanın çırağı büyüdü, ahşap işlemeyi ve hayatı öğrendi, kendi işini kurup başlattı. Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi. Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran, her şeye bozulan bir çocuk çıktı.  Tahta getirmeye gidiyor, döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun  yakın

Fosforlu Cevriye...

Hafta sonuna girişim Fosforlu ile oldu. Pek de güzel oldu, çok da güzel oldu. Bayıldımmmm...Defalarca gitmek istiyorum. Her defasında tek bir karakteri izlemek için, öyle dolu, öyle güzeldi. Önce ufak bir oyun tanıtımı... "Kah güldürüp kah hüzünlendirerek, karakol, mahkeme, hapishane, Barba’nın meyhanesi, eski kantocu yeni randevucu bilge Sümbül Dudu’nun evinde geçen olayları müzikal formatında” anlatıyor. Hayata sonsuz derecede bağlı olan Fosforlu Cevriye , yıldızını kaymasın diye gökyüzüne çakmak isterken, hayat ona ne sürpriz hazırlıyor?" Oyunun Kadrosu: Yazan : SUAT DERVİŞ Oyunlaştıran : GÜLRİZ SURURİ Yöneten : GÜLRİZ SURURİ Dekor Tasarımı : HAKAN DÜNDAR Giysi Tasarımı : FATMA GÖRGÜ Işık Tasarımı : YAKUP ÇARTIK Şarkı Sözleri : GÜLRİZ SURURİ  Müzik Direktörü : KEMAL GÜNÜÇ Dans Düzeni : ÖZDEN AKTÜRK Yönetmen Yardımcısı : Nermin UĞUR Asistanlar : FİRDEVS AYLİN TEZ - SİBEL TATLICAN Sahne Amiri : DİLEK ÇOLAK Kondüvit : M. GORKEM KALIÇ

Taze Bitti: Film Eleştirisi El Kitabı...

Benim sinema sevgimi belki biliyorsunuzdur. Hatta naçizane bir sinema bloğum bile var. Sinema, benim en çok ilgi duyduğum sanat diyebilirim. İzlemesini, üzerine düşünmesini severim, eğlenirim. Hatta beğendiğim bir filmi defalarca izleyebilirim. Ve her defasında da yeni bir şeyler fark etmişliğim olur. İzlemekle de kalmaz, yazarım o filmleri. Bundan da enterasan bir zevk alıyorum :)  Benim bu ilgi alanımı bilen bir arkadaşımın şahane bir hediyesi idi bu kitap. Timothy Corrigan ' ın kaleminden "Film Eleştirisi El Kitabı" ...Kitap resmen ders kitabı gibiydi. Üzerinde çalıştım desem yeridir. Kitabı bitirdiğimde kendimi bir kaç haftalık sinema kursuna gitmiş gibi hissettim. Film eleştirisi yaparken nelere dikkat edilmeli? Kitabın ana konusu bu. Tabii ki kitap mevzuyu çok profesyonel bir açıdan ele alıyor. Zaten Timothy Corrigan, Pensilvanya Üniversitesi' nde bir eğitmen. Kitapta öğrencilerinin ödevlerini de paylaşıyor. Teknik açıdan "nelerin" y