Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hamamönü Renkleri...

Yakında Hamamönüne girmem yasaklanacak :) Durmadan gidip gidip fotoğraf çekmek istiyorum. Son ziyaretimizde de elimde makine, sağı solu çektim. Sonra farkettim ki çok renkli şeyler çekmişim. Aslında renksiz olması mümkün değildi. Bir tarafta ebru yapanlar, bir tarafta macun ve horoz şekerleri, diğer yanda renkli tezgahlar... Ramazanda daha bir canlı Hamamönü :)

Bir Delinin Haykırışı...

Bu filmi izlemedim, ama şu sahne, şu müzik ve şu konuşma var ya... Son iki haftadır adeta ruhum için aldığım vitamin oldu. Karamsar, absürd, gerçek, gerçek dışı....Ne zaman canım sıkılsa açıp dinliyorum, okuyorum. Üzüyor ama karamsarlığa kapılmıyorum. Aksine garip bir güç veriyor.  Farid Farjad' ın muhteşem eserinin eşlik ettiği bu muhteşem sahnede geçen konuşmayı üşenmedim yazdım. Çantamdaki defterimde de, bloğumda da dursun istiyorum. Günümüze uygun, düne uygun, yarına uygun...  "İçimde hangi adam konuşuyor? Hem aklımda, hem bedenimde aynı anda ayrılamam. Bu yüzden tek kişi olamıyorum. Kendimi aynı anda sayısız şey olarak hissedebiliyorum.  Fazla büyük usta kalmadı. Zamanımızın gerçek kötülüğü budur.  Kalbin yolları, gölgelerle kaplanmış.  Yararsız görünen seslere kulak vermeliyiz. Okul duvarları, asfalt ve refah reklamlarının uzun kanalizasyon boruları ile dolu beyinlere, böceklerin vızıltıları girmeli.  Her birimizin gözlerini ve kulaklarını, büyük b

Açık Havada Film Keyfi :)

Yaklaşık 10 gün önce CerModern ' de açık hava film günleri olduğunu öğrenmiş ama etkinliği bir gün farkla kaçırmıştık. Bir hafta boyunca özenle seçilmiş festival filmlerinin açık havada gösterimi varmış ancak bizim çok sonra haberimiz oldu. Bu durumun üzüntüsünü yaşarken yazının son cümlesi bir film manyağı olan bizi çok mutlu etti. Her Salı CerModern'de açık hava film gösterimleri devam edecekti. Duyar duymaz arkadaşımla ayarladık ve geçtiğimiz hafta Salı günü gitmek için programımızı yaptık. Ancak sevgili Ankara bize ufak bir şaka yaptı ve neredeyse tüm hafta yağmur yağdı. Eee haliyle bizim plan "suya" düştü. Artık önümüzdeki haftaya derken CerModern'den gelen bir mail yüreğimize su serpti. Bu haftanın etkinliği iptal edilmemiş Cuma'ya ertelenmişti. Veee Cuma sabahı bizi çok güzel bir güneş karşılamıştı :) Neyse ki bu kez bir aksilik olmadan gittik ve filmimizi büyük bir keyif içinde izledik. Büyük bir keyif diyorum özellikle çünkü ortamı

Güneş ve ...

Son 4 gündür yağmurlu ve bulutlu bir Ankara vardı. Ama bu sabah çok güzel bir gökyüzüne uyandık. Masmavi bir gökyüzü ve sıcak bir hava. Üstüne bir de hayatımda ilk kez dört yapraklı yonca buldum :) Bakalım günün devamı neler getirecek... 

Sır...

Arkadaşımdan aldığım fotoğraf makinasını elimden düşürmüyordum ama her güzel şeyin sonu olduğu gibi, o da bitti.  Vedaya dair bir dörtlük kaldı geriye... Sen şimdi elimdesin ya, Deklanşörüne bastığımda çıkan sesi çok seviyorum. Her gün yanımda ol, Hiçbir yere gitme istiyorum.  Hadi bu kez gittin diyelim. Öyle bir havada geri gel ki, Bırakmak mümkün olmasın :)

Ne Olursan Ol, Yine Gel..

Dedi, biz de gittik... Annemin uzun zamandır bir dileği vardı. Mevlana'yı ziyaret etmek. Artık Ankara-Konya arası hızlı tren de olduğu için çok kolaydı bu ziyaret ama bir türlü fırsat bulamamıştık. Sonunda geçtiğimiz hafta içi "tamam artık bu Cumartesi gidiyoruz" dedik, planımızı yaptık, biletlerimizi aldık ve düştük yollara. Bu ziyaret bahanesi ile hızlı trene de ilk kez binmiş oldum. Keşke ülkenin her şehrinden her şehrine böyle bir ulaşım olsa dedim içimden. Kolay, hızlı, ucuz. Çocukluğumda Erzurum' dayken evimiz istasyona yakındı. Raylarda geçmiştir çocukluğum. O raylar, tahtalar ve çakıl taşlarına pek bir aşinaydım. Kompartımanlar ve karşılıklı koltuklar çocukken çok havalı gelirdi bana. Tabii ki bu kez farklıydı ama yine de karşılıklı oturup muhabbet ederek yolculuk yapmak oldukça eğlenceli idi.  Konya' ya iner inmez ilk durak Mevlana Müzesi oldu. Zaten gar çıkışı sizi direk Mevlana'ya götürecek otobüsler var. Eee çoğunluk bu ziyaret a

Yağmur ve Gökkuşağı...

Şu aralar Osho ' nun "Being in Love" kitabını okuyorum. Arada başka kitaplar da bitirdiğim oldu çünkü bu kitap öyle ha deyince okunmuyor.  Ben de yavaş yavaş, sindire sindire ilerlemeyi tercih ettim...  Şu  , şu ve şu postumda da bahsetmiştim zaten. Yineliyorum ki kitap aslında bildiklerimizi anlatıyor. Ama örneklemelerini çok beğendim.  Dün okuduğum "acı" ve "çile" ile ilgili kısım da beğendiğim kısımlardan biri oldu. Acı ve ızdırap arasındaki ilişkiyi çok güzel özetlemişti. Öncelikle diyor ki; acıdan kaçma!. Yaşa ve erit. Eğer onu görmezden gelirsen, birgün birikerek baş edemeyeceğin büyüklükte karşına çıkar. Ama bunu yaparken kendine çile çektirme diyor. Sadece kabullen. Şöyle de güzel özetlemiş olayı. Eğer başın ağrıyorsa, "bu bir baş ağrısı" de, kabul et. Analiz etme, değerlendirme yapma. Eğer ki, "Neden benim başım ağrıyor", "Neden bunlar benim başıma geliyor" , "bunlar olmamalı" gibi şart

Hürrem ve Mihrimah...

Osmanlı Tarihi'ne damgasını vurmuş iki kadın. Hürrem ve kızı Mihrimah... Yaklaşık bir sene önce Demet Altınyeleklioğlu ' nun " Moskoflu Cariye Hürrem" kitabını okumuştum. Eminim ki birçok olay gerçek belgelere dayanarak yazılmıştı. Sonuçta bir tarih yazıyorsunuz ne kadarı kurgu olabilir ki? Ancak yazar, çok hoş bir kurgu yapmıştı bu gerçekliğin üzerine. Hem sade ve heyecanlı bir anlatımı vardı hem de masalsı kahramanları. Çok beğenmiştim. Şöyle düşünmüştüm kitap için "tarihi bir döküman değil ama o dönemi merak edip daha detaylı okumak için bir tür ilgi açıcı etkisi var" .  Özellikle Cafer Ağa ve Taçam Noyan karakterleri ile hikayeye heyecan katmıştı Demet Altınyeleklioğlu. Hürrem' in içinde kopan fırtınaları, saray entrikalarını, ağır Osmanlı adabını eksiksiz anlatıyor, bunları anlatırken de ilgiyi sürekli taze tutmak için bazı karakterler yerleştiriyordu hikayesine. Benim üzerimde başarılı da olmuştu açıkçası. 700 sayfalık kitabı hiç

Joker...

Seviyorum Mirkelam şarkılarını. En depresif modları bile eğlenceli bir şarkı ile anlatıyor. Aşkını "Asuman" üzerinden, derdini "Ayva" ya bağlayarak...İşler istediğiniz gibi gitmezse, "yandım bittim, öldüm" şarkılarını bir kenara bırakın ve  Mirkelam' a kulak verin. Ne kadar da güzel diyor... "Espriden anlamayan kader birgün gülsün diye..".

Çizdim...

Bekliyorum...

Haziran Mavisi

Daha önce bahsetmiştim, Flat' te farklı kokteyller deneme eğlencemizden. Her ne kadar biz bunu ayda en az bir kez yapmayı planlasak da az kalsın Haziran' ı boş geçiyorduk. Neyse Haziran sonu da olsa denedik kokteyllerimizi. Sonra farkettik ki, Mayısta başlayan bu eğlencemizde ikimiz de kırmızı kokteyl istemişiz... tamamen tesadüf. Ve Haziranda da yine tesadüf eseri mavi istedik ikimiz de. Ve kendiliğinden bir renk konsepti oluştu. Mayıs kırmızı, Haziran mavi. Temmuz' un rengini bile seçtik. Sarı :))  Kırmızıya göre mavilerden daha memnun kaldık. Biraz daha tatlı ama çok güzeldiler. Ben Lady Coconadine ' yi denerken, arkadaşım Blue Iguana Margharita ' yı seçti. Lady Coconadine' de nar yoktu. Mevsime yorduk. Blue Iguana ise menüde görünen bardakta değil, yukarıdaki fotoğrafta da göreceğiniz gibi tombul bir bardakta geliyor. Sanırım üzerindeki buz dağı ile alakalı. İçerikleri için Flat' in sitesine bakabilirsiniz. Biz çok beğendik.