Hey Gidi Günler...



Bu Cumartesi, İstanbul' dan gelen bir arkadaşıma evsahipliği yaptım. Sınav için gelmişti, "sınavın nerede?" diye sorunca, "Ankara Üniversitesi Fen-Mühendislik Fakültesi" cevabını aldım ve içimden "vaaayyyy be" dedim. Benim kampüsümdü bu. Hayatımın en renkli günlerini geçirdiğim topraklardı. O kadar uzun süre gitmemiştim ki oraya, evren vefasızlığımın cezasını verdi diye düşündüm.

Sabah erken saatte kampüse gittik. Tıpkı ders günleri gibi... Duygulandım...Soğuğu, bahçesi, taş binaları ve havuzu ile orada sapasağlam duruyordu. Ben geçmiştim onun yolundan, yenilerine anı biriktirmekle meşguldu. Hem çok tanıdık, hem çok yabancı geldi...Hem çok yaşlanmışım...hem de anılarım daha dün gibi. Ankara'daki en güzel kampüstü bence Tandoğan Kampüsü. Ve ben çok şanslıydım ki onunla tanıştım.


Bu havuzdaki nilüferi öpmüşlüğüm var. Gerçekten öpmekten bahsediyorum. Şimdi mevsimi olmadığı için maalesef görünmüyor ama burada harika nilüferler yetişir.

Bir kimya sınavından çıkmıştım. Çok kötü geçmişti. Bu havuzun başında dertli dertli otururken arkadaşım yanıma geldi bana "geçeceksin takma kafana" dedi. Ben de "geçmem imkansız, valla bir geçiyim şu nilüferi öperim" dedim tamamiyle boş bulunarak. Biliyorsunuz öğrenci iken tek önemli şey sınavlardı !!!!

Günler sonra sınav sonuçları açıklanınca sevinçten havalara uçmuştum ama ayaklarım yere çabuk bastı zira o arkadaşım yüzünde pis bir sırıtma ile bana doğru geliyordu. Sonra beni havuzun başına "sürükledi" ve öptüm o nilüferi... :)


Bu kampüs "Botanik" bölümünü de barındırdığından çeşit çeşit ağaç, bitki vardı.
Çok da iyi bakılırdı onlara.



Şu havuz var ya şu havuz, kim bilir kaç aşkın başlangıcına,
kaçınınkinin de bitişine tanıklık etti. Dili olsa da konuşsa....



Çimlere oturmamız yasaktı. Öğrenci adam çimlere oturmaz mı ya?!!. Şöyle gözünüzü kapatıp "üniversiteli gençlik canlandırın hayalinizde" desem, hanginizin görüntüsünde çimlerde oturmuş kızlı erkekli gruplar yoktur ki. Ama oturamıyorduk işte. Kaldıramazsalar fıskiyeler açılırdı. İlla ki kalkardık. Bunu kendine görev edinmiş hocalarımız her daim devriye gezerdi kampüste. Bize bir üniversite klişesini yaşatmadıkları için güzel anıyoruz hala onları...kulakları çınlasın :)



Gökyüzüne bakarak ayrıldım kampüsümden. Yüzümde bir buruk gülümseme....




Yorumlar

  1. Yapı'nın kendisi de muhtemelen İkinci Milli Mimari akımının Ankara'daki en zarif örneklerinden. Çok şanslısınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle, hem zarif, hem de sağlamdı. Cidden şanslıydım bu konuda.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Sid' in İntikamı...