Ana içeriğe atla

Dubai 2020



Uzun zaman olmuş yazmayalı. Bu arada Dubai'ye gittim geldim. Her yıl bu zamanlar rutin oldu artık gitmek. Ama bu kez eğlencesinden çok stresi vardı. COVID-19 virüsu nedeniyle maskeli uçmak, orada herkesten uzak durmaya çalışmak, sürekli el temizleme jeli kullanmak ve durmadan paranoyakça ateşini ölçmek gerçekten rahatsız ediciydi. Ama sonra kendime kızdığım, hayatın espri anlayışını da takdir ettiğim gelişmeler oldu güzel memleketimde. Çığ düştü Van'da ve bir çok insan öldü. Dönmemize bir gün kala Pegasus uçağı pistten çıktı ve ölen ve yaralananlar oldu. Dedim ki kendime "Sen hasta olucam diye paranoya oluyosun ama hayat daha bir çok bilinmez tehlikeye gebe... Nasıl kontrol edebilirsin ki... Sakin ol... Tamam önlemini al ama bu sadece senin elinde olan bir şey değil...". Keza dönüşümüz bol gecikmeli ve gergin oldu. Pegasustu aktarma uçuşumuz ve 1 saat gecikmeye ilaveten 1 saat da uçakta bekledik. Şimdiye kadar yaşadığım en gergin yolculuk oldu. Beterinden korusun...





Neyse gelelim Dubai'ye. Farklı bir şey yoktu aslında ve gezecek fazla alternatif bulamayınca kendimizi yemeye içmeye verdik. Artık Dubai denilince bize bar, gece kulübü vs. tavsiye edenleri çok iyi anlıyorum... Bir yerden sonra tükeniyor şehir. Kendini tekrar ediyor...  

Yine her ülkeden insanlar tanıdık. En kaba ve en kibar taksi şöförlerine denk geldik.  Hatta bir tanesi öyle tuhaftı ki gecenin sonunda onu karikatürümle cezalandırdım :)). Fışkiye'de 1283993 fotoğraf çektirdik ve bol bol parfüm kokusuna maruz kaldık...

Palmiye adalarına gidelim dedik ama yanlış yere gittik. Karşımıza çıka çıka Atlantis Otel manzaralı bir AVM çıktı. Ama bazen kaybolmak da eğlenceli olabiliyor. Orada bir Lübnan Restorantı olan Al Safadi 'de yediğim Shawarma'yı çok beğendim. Ama künefeleri bizimkilerin yanından geçmiyor. Freedom'un pizzalarına, Dubai Mall'daki Carluccio's 'da yediğim deniz ürünlü makarnaya ve artık her Dubai'ye gittiğimizde kesin gideceğimiz Jumairah Medinat'taki Trattoria Toscana' da içtiğim Güney Afrika beyaz şarabına bayıldım. İsmi kabile adı gibiydi... Waka Waka... 

Eğlenceli bir gezi miydi bilemem ama kesinlikle lezzetliydi :)
















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu