Ana içeriğe atla

Kutsal Meteorun Peşinde: Konya


Aradan 3 ay geçmiş neredeyse. Bir sürü şey yaşamama rağmen kafayı toparlayıpta yazamadım bir türlü. Konya gezisi, ev tadilatı, deli gibi iş yoğunluğu ve benim tembelliğim. Şimdi biraz post bombardımanına tutayım canım bloğumu. Artık burayı bir sosyal medya parçası değil kendi not defterim gibi düşünüyorum. İleride bir şeyleri hatırlatmakta zorlanırsam buraya bakacağım hemen. O nedenle geç de olsa yazmaya değer her şeyi yazmak istiyorum. 

Konya gezisi de bunlardan birisi. Tarih ve eski dinlere olan merakımız bizi Türkiye içinde bir rota oluşturmaya itti. Doğa tanrıçası Kibele'den Artemis'e,  Inanna'dan Manat'a uzanan Anaerkil toplumun tanrıçalarını ve bu tanrıçalara eşlik eden kutsal meteorun kalıntılarını takibe karar verdik. İlk durağımız da hem mesafe hem de kronolojik olarak Konya oldu...



Özetle; Efsane odur ki, eski zamanlarda insanlar tanrıçalara taparken İc Anadolu'ya gökten düşen bir meteor kutsal kabul edilir ve insanlar tanrıçaların peşi sıra bu taşa da taparlar. Taş Konya, Efes derken Roma'ya oradan Petra'ya taşınır. Tabi bu yazdıklarım çok çok kaba bir özet. Aralarda farklı yerler de var. Biz de önce Türkiye içinde görebileceğimiz güzergahlar belirledik. Gücümüz yeterse de Roma ve Petra'ya gideceğiz. 

İlk durak olarak da Konya' yı seçtik. Asıl amacımız Dünya'nın ilk büyük kent yerleşkesi olan Çatalhöyük'ü görmekti ama tabii oraya gitmişken Sille Köyü'nü, Dünya'nın ilk kilisesi olma ihtimali yüksek olan Aya Eleni Kilisesi' ni, Barok tarzı ender camilerden Aziziye Camii'ni, Japon Parkı' nı, Aziz Pavlus Kilisesini, muhteşem çinileri ile meşhur Karatay Medresesi'ni gördük, yoğurdunu ve tiridini de yemeyi ihmal etmedik ve tüm bunları neredeyse 48 saate sığdırıp geldik.














Kısa ama yorucu bir geziydi. Kiliselerin içini göremedik maalesef Bayram nedeniyle kapalıydı. Çatalhöyük bu denli önemli olmasına rağmen biraz öksüz bırakılmış gibiydi. Neyse ki yanına yeni bir tesis yapılıyor. Gelen turistler daha konforlu bir gezi yapabilir.  Sille Köyü'nde ise restorasyon adına yaptıkları şeyi çok sevmedim. Doğallığı gitmiş ve kafelerle dolu bir yer olmuş. Ama orada görülecek gerçekten önemli yerler var. 

Konaklama olarak Bablin Otel'i seçtik. Konsept ve odalar güzeldi ancak kahvaltı yoğunluk olmadığı için mi bilmiyorum başarılı değildi. Konumu ise mükemmel. Yemeklerimizi Somatçı Fihi Ma Fih ve Şifa'da yedik. Şifa konsept olarak normal bir kebapçı gibi olsa da yemekleri çok lezizdi. Tirit, etli yaprak sarması ve yoğurduna bayıldım. Somatçı ise bambaşka bir deneyimdi.  Eski Osmanlı mutfağı hatta daha ötesi neredeyse Antik mutfaktan ufak tadımlıklar, herşey hakkında bilgilendiren ilgili personelleri ile çok iyidi. Yemekleri de lezizdi ama bizim hızlı turumuzun kurbanı oldu. Buraya gereken zamanı veremedik haliyle. 

Rotamızın ilk durağı tamamlandı. Bakalım hedeflerimizin ne kadarını gerçekleştireceğiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu