Ana içeriğe atla

Piknik...


Hafta sonum yoğun geçti demiştim. Parça parça anlatmaya devam...

Sırada Cumartesi Ahlatlıbel' deki piknik keyfimiz var. Keçiören Atatürk Parkı'ndaki fotoğraf çekiminden sonra (ki o postu da ilerleyen günlerde yapacağım) arabaya doluşup Ahlatlıbel' e gittik. Kışın ardından ilk güzel havalarda piknik alanları bir başka oluyormuş. Çok kalabalıktı alan ama eğlenceli bir kalabalık vardı. Topunu, uçurtmasını ve portatif sandalyesini alan Ahlatlıbel' e koşmuştu. Uzun zamandır Ankara' da olmama rağmen ben de ilk kez gittim ve çok beğendim.




Bir yandan eğlenirken, bir yandan da güzel bulduğum kareleri çektim. Tepemde uçurtmalar, ayaklarımın altında çimler, kulağımda gülüşen bir kalabalık sesi... Yorularak dinlendim. Bol bol top oynadık. Voleybol ve istop :)  Ertesi gün uyandığımda kollarım ağrıyordu. 







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sünger Bob ve Patrick... :)

Bir taş boyama daha tamamlandı. Hem zaman güzel geçti hem de minik bir kalp mutlu edildi (yani umarım...). :)))

Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar ?

Üçüncü etamin işimi de bitirdim. Aslında örnek aldığım fotoğrafta bu kuşlar 4 tane idi ve kalp şeklinde kuyrukları vardı. Ancak hem benim kasnağıma sığmadığı, hem de fazla kalabalık durduğu için ben biraz değiştirdim. Ha bir de göbekleri beyazdı, ben kendi renklerinin açık tonlarını tercih ettim. Bu hali bence daha güzel oldu. Son bir adım kaldı. O da çerçeveletmek. Noel Babayı da henüz çerçeveletmedim. Çerçeveciyi ihya edeceğim bu gidişle. Puzzle, etamin derken bir sürü şeyi biriktirdim çerçeveletmek üzere.  Şimdiki projem bir doğum günü hediyesi :) Hadi bakalım. Bir işe başlamak, o işin yarısıdır derler...  Güm güm...   Göbekleri de doldurduk mu, tamamdır...  Favorim...

Sid' in İntikamı...

Nasıl ki Star Wars serisinin en dramatik ama en sevdiğim bölümü "Revenge of the Sith" ise, şimdiye kadar yaptığım en zor kanaviçe de bu oldu ( Cümleyi toparlayana bir yastık hediye edeceğim :)) ) . Kısaca anlatmak istiyorum hikayesini.... Her şey arkadaşıma doğum günü hediyesi projemle başladı. Ona bir şeyler işlemek istiyordum ama sevdiği bir şey olsun diye düşündüğümden ağzını aramaya başladım. Bir muhabbetin ortasında,  Ice Age' deki Sid' i çok sevdiğini öğrendim. Tamamdır dedim, Sid' i işleyeceğim. Oturdum bilgisayar başına Sid şablonu arıyorum. Kesin vardır diye de anlamsız bir özgüvenim var. Ama yok, yani istediğim gibi yok. Ya küçük ya da aradığım gibi değil.  Tabii ben ümitsizliğe kapıldım ve başka bir şey yapayım bari girişimlerine başladım ama aklım kaldı Sid'de. İçimdeki "yapabilseydim çok güzel olacaktı" sesleri baskın çıktı ve şablonunu kendim çıkarmaya karar verdim   Önce bir Sid fotoğrafı buldum. Sonra onu